Ana içeriğe atla

Bu Nedir Hocam? - Forza Horizon 4 Detaylı İncelemesi

 Baya bir detaya atlamak istiyorum bu yazıda, ki beni bilen bilir pek konuları kısa kesip atmıyorum (bkz. DMC 5 incelemem) bu sebeple her detaya inciğine cıncığına gireceğim bu yazıda. Hazır mıyız, o zaman başlayalım efenim;

Şimdiii, Alp'in geçmişi köşesine hoşg... pardon, böyle bir köşem yok. Ama kısaca arabalara olan ilgimi, ve bu ilginin oyunlara yansımasını anlatayım sizlere. Arabalara oldukça ilgiliyim aslında, çocukken araç kataloglarını alıp koleksiyon niteliğinde saklardım ki, birçoğu halen duruyor. Özellikle arabalara ilgimin pik yaptığı nokta Peugeot 406 modeli, Taxi 2-3 filmleri saolsun çocukluktan kalma bir aşk var o modele karşı. Neyse, bu kısmı uzatmadan oyunlara olan ilgime geçeyim. Çocukluğumda her araba sever çocuğun yapacağı gibi o zamanların meşhur nfs underground 2 oyununa, most wanted oyununa hatırı sayılır zamanımı vermiştim, fakat zaman vermekten kasıt hiçbir zaman hikaye modu olmadı. Kendimce yarışlar yapmak, boş boş gezmek, veya trainer açıp oyunu kıracak derecede eğlenmek gibi şeylerdi zamanımı harcadığım kısımlar. Uzun yıllar da bu oyunlarla devam da ettim, yeni nesil nfs oyunları pek ilgimi çekmiyordu, ve diğer kimsenin de çekmemiş meğerse yalnız değilmişim. En çok oynadığım yeni nesil nfs oyunu muhtemelen most wanted 2012 versiyonuydu kii, oyunun saçmalıkları saolsun o bile hızlıca baydı. Yine nfs shift oyununa iyi zaman harcamışımdır ama onu da pist yarışlarına ilgim olmadığından bırakmıştım.

İlk nfs dışı oynadığım oyun bu yazının ana maddesinde olan Forza Horizon 4 beyciğimdi, ve beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Nedenlerini buraya yazmayacağım çünkü uzun uzun o noktalara değineceğiz ama sonrasında oynadığım hiçbir nfs oyunu, veya Crew oyunları aynı hissi veremediler bana. The Crew 2 belki de Forza zevkine en çok yaklaşan oyundu, kocaman Amerika haritası, hızlı fast travelı ile kendini ayrı bir köşeye koyuyordu. Üstüne üstlük size anında Araba, Motor, Tekne, Uçak dörtlüsünden birine geçme şansı da veriyordu, fakat tüm bu kullandığımız araçlar çok yavan, hissiyatsız ve tamamen içleri boş hissettiriyordu. Araba neyse de, diğerleri bir nebze eğlenceli olabilse belki farklı bir şey düşünebilirdim oyunla alakalı, ama olmadı, olamadı. İşte sonra nfs payback vs birkaç oyun daha denedim ama hepsi bir yana, Forza bir yanaydı gerçekten. Ve işte sebepleri;

Şimdi, ben öncelikle grafiklerinden girersem, oyun inanılmaz gözüküyor. Forza Horizon 4, gelmiş geçmiş en güzel gözüken yarış oyunlarından biri halen, daha iyisi illaki vardır biraz bu konu kişiye özel olabilir, bazıları animemsi tarzıyla nfs unbound grafik yaklaşımını daha hoş bulur mesela. Ama, hem kökünde arcade olup hem de grafik tarzıyla bu kadar gerçekçi ve ciddi gözükmek, bu dengeyi korumak gerçekten inanılmaz zor. Üstüne üstlük harita tasarımı, haritanın etkileşimli olması (mesela bir tarladan geçerseniz camlara mısır taneleri yapışıyor gibi gibi), ve görünüşü bakımından inanılmaz, tablo gibi resmen tablo gibi. Araç detayları inanılmaz, santimi santimine tasarlanmış dışı olsun, kokpit kısmı olsun. İç kameradan baktığınızda da, dışardan baktığınızda da her anlamda büyüleyici bir görsel var oyunda.

Grafiği bir kenara bırakıp daha uzun konuşacağım kısma, oynanış ve oyun döngüsüne gelelim. Önce oyun döngüsüyle başlarsak, bu oyun teknik olarak MMO yarış oyunu olarak geçmekte, bu ibareyi görünce tamamen online odaklı arkadaşlarla oynamak için yapılmış bir oyun hayal edebilirsiniz. Ama burada Forza, hiçbir oyunun yapmadığı şeyi yapıyor. Neredeyse her konuda seçimi size bırakıyor. Nasıl mı, mesela online mı oynayacaksın yoksa kendin mi yarışacaksın, yarış kolay rakiplerle mi olsun zor mu, aracın kontrolünün ne kadarı sende olsun mesela fren direksiyon kontrolü kimde olsun, hangi yarışa girmek istiyorsun, hangi araçla girmek istiyorsun, yarışın bir özelliğini değiştirmek istiyor musun gibi gibi, daha uzar bu böyle. Oyunun nasıl bir oyun olmasını istiyorsanız oyun ona bürünüyor, mesela siz nostalji olsun diye dodge charger aldınız altınıza, hiç sorun değil tüm yarışlarda aldığınız araca denk yapay zeka araçları düşeceğinden istediğiniz her araçla her türlü yarışa girebiliyorsunuz. Bu konu mesela, genel olarak tüm yarış oyunlarının sıkıntısı. En hızlı aracı aramak, hıza dayalı seçim ve yine hıza dayalı yarışlar, ama bazen de hıza değil de sadece aracın kendisine göre bir yarış isteyebiliyor insan haliyle. Forza gibi bir oyunda mesela, elinizde bugatti var diye murat 124'ü kullanmamanı diretseydi oyunun araç bolluğu ne işe yarardı ki? Ya da başka bir soru, diğer oyunlarda neye yarıyor? En hızlıyı bulduktan sonra kim neden yavaş olana geçsin ki diğer oyunlarda? Kısaca, oyun siz ne isterseniz öyle bir oyun olabiliyor, kolay, zor, çeşitli, online, offline ne isterseniz. Oyunun temel mantalitesi sizi kısıtlamamak, özgür bırakmak zaten.

Oyunun döngüsüne gelirsek, oyunun tüm döngüsü araç seç, yarış, para kazan, başka araç al, onunla yarış, daha fazla araç al, onlarla daha fazla yarış. Tüm döngü bundan ibaret, ve ilginçtir ki inanılmaz eğlenceli, normalde böyle hikaye tabanlı olmayan oyunlar çabucak sıkar, çünkü grind tabanlı oyunların kaderi genelde budur. Belli bir süre sizi sarar, fakat dediğim gibi belli bir süre, ama Forza'da amacı oyun vermiyor, amacı siz belirliyorsunuz. Şu aracı almak, ya da şu seviyeye ulaşmak, ya da şunu geçmek gibi hedefler ile güzel mekanikler ve oyun döngüsü dahilinde sizleri ekran başına kitlemekte. Ben Forza 4'ü toplam 25+ saat Steam üzerinden, 20+ saat kadar da Gamepass üzerinden oynadım, ve bu süre bana yetti mesela. Kendime koyduğum hedefler bittiğinde veya tekrara düştüğünde oyunu kenara bırakmıştım.

Ve gelelim en güzel kısma, OYNANIŞA. Oyunun mekanikleri taş gibi taş, oturaklı, gerçekçi ve buna rağmen simülasyon oyunlarının o sinir bozucu kütüklüğü, hantallığı olmayan, iki tarafı da bir noktada toplayabilecek harika bir sürüş mekaniği var. Her aracın stilistik özellikleri ayırt edici, hava durumuna göre yol tutuşu da yine kendini belli ediyor. Bir arabadan diğerine geçtiğinizde aldığınız deneyim, 2 nfs oyunu arasındaki farktan bile daha fazla kendini hissettiriyor, arabalar sadece bir görüntüden ibaret değil. Aracın dış görünüşü, iç donanımı, sesine kadar her şeyi o kadar doğal ve gerçekçi hisssettiriyor ki, başka yarış oyunları artık çocuk oyunu gibi hissettiriyor sizlere. Mekaniklerde eğer ki nfs oyunlarını oynadıysanız en çok hissedeceğiniz fark frenleme, el freni kullanımı ve nitro olmaması. Nfs oyunlarında özellikle, el freni kullanımı gerçekçilikten inanılmaz uzak şekilde bir anda aracı durduruyor, aracın dengesini sağlamaya çalışmak doğru yerde frenlemek falan hiç önemli değil, bas el frenine dursun böyle sığ bir sistem. Ama, Forza'da araca, yol şekline, hava durumuna, kullanılan lastiğe hepsine göre bu frenleme mevzusu etkilemekte, ve cidden bu gerçekçiliğin verdiği keyif başka. İşte dediğim gibi, aradaki denge iyi kurulmuş, ne kadar sürüş mekanikleri gerçekçi tarafta olsa da keyif de veriyor size sonuna kadar. Yazarak anlatması çok zor bu deneyimi, bu yüzden bizzat deneme şansınız varsa bir deneyin eğer ki Forza serisine girişmediyseniz bugüne kadar.

Bu oyunun ama asıl olayı sürüş mekaniği değil, çeşitliliği. Büyük bir haritada, onlarca çeşit etkinlik sunan, 700den fazla araç ile sizi serbest bırakan bir oyun bu forza. Yol yarışı, sokak yarışı, toprak yarışı, festival yarışları, özel görevler gibi gibi seçenekleriniz var ve illaki birinde ilerleme zorunluluğunuz yok. Keyfi olarak canınız ne tarz bir yarış istiyorsa ona gidebiliyorsunuz. Ve gel gelelim o araç çeşitliliğine, bir oyunda düşünebileceğiniz her türlü araç nasıl olabilir ya? Lambolardan günlük hayatta gördüğünüz Renault, VW araçlarına, eski muscle araçlardan günümüzün uzay gemisi gibi araçlarına, fantastik araçlardan 4*4 araçlara, klasikleşmiş modellerden yeni nesil canavarlara aradığınız her araç var. Ve oyun bu araçları size vermek konusunda oldukça eli bol davranıyor, bu oyun araç peşinde koşacağınız bir oyun değil, aracın sizinle koşturacağı bir oyun. Araçları oyunun para birimi olan CR ile alıyorsunuz, ve oyun bu konuda oldukça eli bol davranıyor. Ara sıra kazandığınız çarklar ile hediye de düşürebiliyorsunuz, bu hediye para, kıyafet, hatta yepyeni bir araç olabiliyor. Araçların tamamı her yerinden modifiye edilebiliyor, görünüşü olsun performansı olsun tamamen sizin elinizde yani. Oyun sizi hiçbir noktada kısıtlamıyor, başta da anlattığım gibi her konuda seçim sizin.

Müzikleri de yine çok hoş, yarış sırasında sizleri atmosfere sokuyor ve bir anda kendinizi kaptırırken buluyorsunuz, ama seslerin zirveye ulaştığı kısım kesinlikle araç sesleri. Her aracın sesi özenle tasarlanmış, ve her birinde farklı bir hisse kapılıyorsunuz.

Peki bu söylediklerimin üzerine oyunun belki de gelmiş geçmiş en iyi optimizasyonlu oyun olduğunu söylesem? Oyun yağ gibi akıyor, 1050 ti kartıyla orta ayarda 60 fps altına saniye düşmüyor, bu kadar güzel gözüküp bu kadar pürüzsüz akan bir oyun gerçekten nadir bulması.

Pekii, bu oyunu neden herhangi bir nfs oyunu yerine, ya da Crew serisi yerine alalım. Simülasyon oyunlarını ayrı tutuyorum onların kitlesi farklı sonuçta. Bu oyun her yönüyle, mekanikleri, serbestliği, atmosferi, oynanışı, çeşitliliği, her yönden saydığım oyunlara nazaran bir üst seviyede. Tek söyleyebileceğim eksisi, mücadele hissi siz kendinizi zorlamadıkça pek yok, oyun sizin mücadele içinde olmanızı değil, nasıl isterseniz öyle oynayıp eğlenmenizi amaçlamış. Eğer ki mücadele istiyorsanız, nfs oyunları biraz daha o konuda iyi, diğer konularda ama her noktada ekside bunu da unutmayın. Crew beyciğimin evet haritası büyük ama boş, mekanikleri yavan ve gerçekçilikten uzak, araç çeşitliliği az ve uçak, motor gibi elementler oyunda tutmaya yetmiyor. Ama belkii de koca haritası uğruna alıp denenebilir, siz bilirsiniz.

Bu oyun tam anlamıyla bir şaheser, her noktasıyla eksiksiz bir araç macerası oyunu. İstediğin bir arabayla, ne istersen onu yaptığın bir başyapıt. Eğer ki biraz dahi arabalara ilginiz varsa şiddetle almanızı öneriyorum herhangi bir Forza oyununu. Asla pişman olmayacağınıza da kesinlikle eminim...

En Popüler Yazılarım

50 mp giriş seviyesi kameralar neden 48 mp giriş seviye kameralardan daha kötü?

 Evet bu konu birazcık benim pazarlama argümanlarına saldırım gibi olacak, çünkü insanları pazarlama yöntemleri ile kandırmanın peşindeler belli ki. Ortada şöyle saçma bir kanı var, aynı fiyat etiketindeki iki telefona bakıyor mesela Mehmet diye biri, Mehmet telefonlardan pek anlamıyor ve sayılara bakarak karar vermek istiyor. Birinde 48, diğerinde 50 mp kamera görünce matematik bilgisiyle 50>48 diyerek 50 mp kameranın daha iyi olduğu kanısına varıyor. Amma velakin detaya indiğimizde durum pek öyle değil. Öncelikle Sony'nin orta üst segmentteki telefonlarda kullanılan 50 mp sensörü konumuzun dışında, o sensör bambaşka bir kitleye hitap ediyor. Biz giriş ve orta seviyedeki telefonların sensörlerini baz alacağız. En basit örnek ile redmi note 10 ve redmi note 11 farkına göz atalım. Note 10 sensör olarak Sony IMX 582 48 mp'lik sensörünü kullanırken, Note 11 sensör olarak Samsung JN1 50 mp'lik sensörünü kullanıyor. Şimdi Mehmet olduğumuzu varsayarsak, Note 10 eski model 1 yı...

Anker Bu İşi Çözmüş! - Q30 İncelemesi ve Q10i Karşılaştırması

Aylar hatta yıllar boyu arayış içinde olduğum kulaklık serüveninde, kimi iyi kimi kötü kulaklıkları deneyim ettim ve şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, arayışım sona erdi. Mükemmele en yakın kulaklığı galiba buldum bu sefer. Anker markasıyla tanışıklığım aslında kulaklık ile olmadı, bluetooth hoparlör ile oldu. Jbl go 2 modelinin 200 250 civarına satıldığı dönemlerde anker'in ona rakip bir bluetooth hoparlörü 120 liraydı. Ben de beklentiye girmeden yorumların da inanılmaz pozitif olmasıyla aldım ve sonuç, JBL HALT ETMİŞ! Sırf popülarite ve marka bilinirliği kullanılarak artık pek ekonomik olmayan jbl modelleri, üzerine artık ciddi bir rakibe sahipti anlaşılan. Bu hoparlör galiba o paraya alabileceğim en iyi hoparlördü çünkü, daha iyisi o dönemde yoktu imkansızdı olamazdı zaten hele ki o fiyata. Ses yüksekliği, bas performansı, boyutu gibi konularda her şekilde mükemmele yakın bir üründü. 3W hoparlörler arasında bence JBL ile zirve noktada gösterilmesi gerekti hatta. Fakat z...

Yapay Zeka Kapışması V2 - Copilot vs Gemini vs ChatGPT

 Ben ilk defa bu kapışmayı yapalı 2,5 ay geçti, ve bu sırada düşündüğümden çok daha fazla gelişme gördük. Ben de dedim ki, madem geliştiler bir daha kapıştıralım geleceğin asistanlarını. Bu sefer biraz puanlama tarafına da gireceğiz, ve sonda kategorileşmiş ve toplu halde kimin daha iyi olduğuna her yönden karar vereceğiz. Eski yazım için  Geleceğin Asistanları, Fakat Hangisi En İyisi? (ChatGPT vs Microsoft Copilot vs Google Bard) (alphardal.blogspot.com)  linkine tıklayabilirsiniz. Ama önce şuradan başlayalım, 2,5 ayda ne değişti? Copilot'un tasarımı elden geçirildi, GPTs denilen özellik hem ChatGPT hem de Copilot'a geldi, Copilot'a eklentiler dahil oldu, ChatGPT ile sesli konuşma özelliği geldi, Bard direkt olarak kimlik değiştirdi, modeli güncellendi ve tasarımı yine değiştirildi, yeni adı Gemini olan Bard'ın mobil uygulaması çıktı vs vs. Evet, bunların hepsi son 2.5 ayda oldu, ciddi manada sert bir kapışma var ortada ve tüm modeller birbirlerine ayak uydurma çabasın...

VIP Yapay Zekalar - Ücretli Yapay Zekalar Arasındaki Mücadele V3 (ChatGPT - Copilot - Gemini)

Bunu yapay zeka karşılaştırması V3 olarak da alabiliriz, ama bu seferki konuklarımız ücretli modeller. Hangisine para verilmeli, neler kazandırır para vermek, veya vermeden de hayata devam edilebilir mi? Tüm bu sorulara bu yazı sonrası cevap bulacağız hep birlikte. Bu seferki yazıda yine yapay zekaları ayrı ayrı değerlendirmeye çalışacağım, ve sonda da yine genel bir değerlendirmemiz olacak. (Başlamadan önce ek bilgi olarak düşeyim, maalesef Copilot Pro versiyonu elimde yok, ama ücretli de ücretsiz de aynı model kullanıldığından, sadece hız farkettiğinden çok etkiler bir durum olmayacak karşılaştırma için) Öncelikle eski kraldan başlayalım; Copilot Pro Dediğim gibi Pro versiyonu elimde yok, ama arayüzü olsun, kullanılan GPT 4 turbo modeli olsun durum pek farketmiyor zaten o yüzden karşılaştırmaya katabilirim diye düşünüyorum. Arayüzü hemen sizlere göstereyim; Bilindik arayüz halen devam etmekte, yukarıda dönen örnek promptlar ve görselleştiren resimler, altında 3 stil seçimi, onun da a...

Akıllı Saat Budur İşte - Samsung Galaxy Watch 4 Classic Uzun Kullanım Deneyimleri

 Yaklaşık 4 ay önce aldığım bu saat, benim şu ana kadar vazgeçilmez bir parçam olmayı daha şimdiden başarmış vaziyette, ki bunu yapması pek sürpriz sayılmamalı. Gerek donanımı, gerek yazılımı ile halen yeni versiyonlarına kıyasla fiyat performans krallığına kaldığı yerden devam eden bir saatten bahsediyoruz. Bu saat öncesinde gerek akıllı bileklikler, gerek akıllı saatler olsun başka ürünleri deneyim ettim, ve son ulaştığım noktada şimdilik oldukça mutlu hissetmekteyim... İnceleme gibi yapmak istemiyorum bu yazıyı, teknik özelliklerini irdeleyen onlarca yazı, video içeriği bulmanız zaten mümkün. Burada normal günlük bir kullanıcı gözünden neler gözlemlediğimi sizlere aktarmak istiyorum aslında... Buna da tasarımıyla başlarsak, tasarımı cidden çok şık. Ben gümüş rengini aldım ve kolda cidden bir aksesuar niteliği taşıdığı bariz şekilde ortada, paslanmaz çelik yüzeyi, parlak dönen çerçevesi, kaliteli ekranı ve bütünlüğü sağlayan tasarımıyla kolda çok hoş durduğunu söylemeliyim. Sadec...

E Bu Çok İyiymiş - Xbox 9.Nesil Oyun Kolu İncelemesi

Daha yeni sizlere bir yazı paylaştım, bu yazıda 2 adet imitasyon kol, ve hesaplı olmasına rağmen harika bir performansa sahip logitech oyun kollarını beraber her açıdan irdelemiştik. Şimdi, ben bu yazıyı yazdığımda f310 modeli 2 3 yıllık serüveninin sonuna gelmek zorunda kaldı, çünkü Lb tuşu bir düşürme sonucu çalışmaya devam etse de hissizleşti, yani basıp basmadığınızı anlamıyorsunuz ama bastırdığınızda bir şekil çalışıyor gibi düşünebilirsiniz. Ben de bunun sonrasında fellik fellik yeni oyun kollarını araştırmaya başladım. Önümde 2 seçenek vardı, ya ucuza yönelecektim ve geleceği pek düşünmeyecektim, ya da bir çılgınlık yapıp almışken tam alayım diyecektim. Yazının başlığından hangisini seçtiğim malum gibi 😅 Aldım kendisini, hemen ertesi gün kapıma geldi, ve evet taksitle aldım tekte ödeyecek maddi durumum yoktu maalesef :') Beklentim de, tamamiyle stabil her şeyi düzgün çalışan sorunsuz bir kol olmasıydı. Ve galiba da elde ettim, birkaç pürüz dışında en azından... Bu pürüzleri...

Devil May Cry Övüyorum! Evet Baya Baya Övüyorum.

Geçenlerde oturuyorum, kafama bir şey dank etti, ben bayadır devil may cry övmüyordum! Dedim böyle olmaz dengelemeliyim, bu yüzden bu blog gönderisini yazmaya karar verdim. Belki bu şekilde biraz rahatlarım ümidiyle. Bu seriyle alakalı o kadar çok anlatacak şeyim var ki, neyi anlatsam nereden başlasam inanın bilmiyorum. O yüzden ben en iyisi geçmişimden başlayayım. Nesin Ya Sen? Öncelikle seriyle alakalı hiçbir bilgim yok iken bir gün (Aşağı yukarı 2019-2020 civarları olması gerek) Dost Kayaoğlu beyciğim aracılığıyla oyuna denk gelmiştim, o güne kadar bırakın Hack and Slash nedir bilmek, aksiyon türüne öyle bağlılığım dahi yoktu. Fakat görünüşte "Hmm aslında hoş gibi" diyip Devil May Cry 4'e atladım. Girdiğimde, tek hatırladığım şey karakter havadayken ateş edince havada asılı kalmasıydı, çok garip dedim ve herhalde benlik değil diyerek kenara çektim. Sonrasında ilerleyen aylarda bir daha deneme aşkı doğdu içime, neden bilmiyorum oyun kendine çekiyordu beni sanki.  Birkaç...

Google Kamera ve Stok Kamera Uygulaması Farkı! (Dikkat Ciddi Farklar İçermektedir)

 Merhabalar efenim, bugün konuşmak istediğim konu google camera uygulamasının beni nasıl şaşırttığı konusu. Ben 1 yıldır Xiaomi Redmi Note 10 5G telefonunu kullanmaktayım, arka kamera sensörü olarak 48 mp f/1.79 1/2" sensörlü bir kamera var, ön kamerası da 8 mp f/2.0 şeklinde. Son 1 2 ay öncesine kadar kendi stok kamera uygulamasını kullanarak hayatıma devam etmiştim, ve birkaç saçmalığı saymazsak oldukça da memnun sayılırdım. Fakat bir gün kafama google kamera kurmak geldi ve o günden sonra nasıl büyük bir hata yaptığımı farkettim, aradaki fark dağlar kadardı! Ne gibi farklar olduğunu örnekler ile sizlere aktaracağım, özellikle birden fazla fotoğraf ve birden fazla durum örneği kullanmaya çalıştım ki, bu durumun şans veya rastlantı olmadığını sizlere gösterebileyim. Gece, gündüz, selfie, manzara, portre vb birden fazla örnek yer alacak. Fotoğraflar ile ilgili son bir bilgi vereyim, altında filigran olan ve telefonun isminin yazdığı fotoğraflar stok uygulamanın fotoğrafları, bir ş...

Kulaklık Seçimi Nasıl Yapılmalı?

 Özellikle ortamdan izole olmak, kendinle baş başa kalmanın her geçen gün daha da zorlaştığı günümüz dünyasında artık bunu yapmak için kulaklıklar eskisine nazaran daha kritik bir noktaya evrildi. Biraz gürültüden kaçayım, müziğin ritmine kendimi kaptırayım dediğinizde kulaklık ciddi manada önemli bir kıstas haline geliyor. Çok seçenek var bu türde, bu yüzden neyi neden seçmeli insanlar şaşırabiliyor, ya da şaşırmıyor umursamadan ucuzunu alıp geçedebiliyor. Bu yazının kulaklıklar ile alakalı kapsamlı bir rehber olmasını umuyorum ve başlıyorum. Şimdi öncelikle 2 seçeneğiniz var, ya kulak üstü, ya da kulak içi. Kulak üstü kulaklıklar genel manada büyüklükleri, taşınabilirliği ile çok günlük yaşam dostu gibi durmasa da, özellikle pasif izolasyonu, sahne genişliği ve sürücü boyutlarıyla sizi konser alanındaymış hissiyatına sokabilecek yegane türdeki kulaklıklardır. Kulak içi kulaklıklar genelde pratikliğiyle ve taşınabilirliğiyle ön plandadır. Başka iki seçenek de kablolu kablosuz ayrı...

Ya Bir Oyun İnsanı Ne Kadar Kendine Bağımlı Yapabilir Ki? (Vampire Survivors İncelemesi)

 Bugün konuşacağım konu lanet Vampire Survivors (Yazının kalanında VS diye hitap edeceğim kendisine) ve neden lanet olduğunu ise yazının sonunda pekala anlayacaksınız. Çünkü bu oyun hayat emici bir oyun ciddiyim, nedenleriyle anlatayım. Önce oyunun temelinde ne olduğuyla girişelim, bu oyun çok basit bir rogue like hayatta kalma oyunu, oyun size verdiği karakter ekipman ve özelliklerle kendinizi geliştire geliştire birden fazla haritada belli düşman dalgalarına karşı kalıp hayatta kalmanızı amaçlayan çok basit bir oyun aslında bakarsanız. Oyunda tek bir mekanik var, yürümek. Sizin yapabildiğiniz tek şey yürümek oyun gerisini kendi otomatik yapıyor. Bu basitlik kafa dağıtmalık bir oyun olarak ele alırsak güzel bir avantaj. Pekii oyunu ilk aldığınızda ne hissediyorsunuz sizlere bir bir anlatayım. Öncelikle oyuna girdiğinizde tek bir karakter gözüküyor, bir harita var ve öylece giriyorsunuz. Bu Mad forest denilen harita oyunun başlangıcı için çok zor bir harita bundan ötürü genelde 10-...