Baya bir detaya atlamak istiyorum bu yazıda, ki beni bilen bilir pek konuları kısa kesip atmıyorum (bkz. DMC 5 incelemem) bu sebeple her detaya inciğine cıncığına gireceğim bu yazıda. Hazır mıyız, o zaman başlayalım efenim;
Şimdiii, Alp'in geçmişi köşesine hoşg... pardon, böyle bir köşem yok. Ama kısaca arabalara olan ilgimi, ve bu ilginin oyunlara yansımasını anlatayım sizlere. Arabalara oldukça ilgiliyim aslında, çocukken araç kataloglarını alıp koleksiyon niteliğinde saklardım ki, birçoğu halen duruyor. Özellikle arabalara ilgimin pik yaptığı nokta Peugeot 406 modeli, Taxi 2-3 filmleri saolsun çocukluktan kalma bir aşk var o modele karşı. Neyse, bu kısmı uzatmadan oyunlara olan ilgime geçeyim. Çocukluğumda her araba sever çocuğun yapacağı gibi o zamanların meşhur nfs underground 2 oyununa, most wanted oyununa hatırı sayılır zamanımı vermiştim, fakat zaman vermekten kasıt hiçbir zaman hikaye modu olmadı. Kendimce yarışlar yapmak, boş boş gezmek, veya trainer açıp oyunu kıracak derecede eğlenmek gibi şeylerdi zamanımı harcadığım kısımlar. Uzun yıllar da bu oyunlarla devam da ettim, yeni nesil nfs oyunları pek ilgimi çekmiyordu, ve diğer kimsenin de çekmemiş meğerse yalnız değilmişim. En çok oynadığım yeni nesil nfs oyunu muhtemelen most wanted 2012 versiyonuydu kii, oyunun saçmalıkları saolsun o bile hızlıca baydı. Yine nfs shift oyununa iyi zaman harcamışımdır ama onu da pist yarışlarına ilgim olmadığından bırakmıştım.
İlk nfs dışı oynadığım oyun bu yazının ana maddesinde olan Forza Horizon 4 beyciğimdi, ve beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Nedenlerini buraya yazmayacağım çünkü uzun uzun o noktalara değineceğiz ama sonrasında oynadığım hiçbir nfs oyunu, veya Crew oyunları aynı hissi veremediler bana. The Crew 2 belki de Forza zevkine en çok yaklaşan oyundu, kocaman Amerika haritası, hızlı fast travelı ile kendini ayrı bir köşeye koyuyordu. Üstüne üstlük size anında Araba, Motor, Tekne, Uçak dörtlüsünden birine geçme şansı da veriyordu, fakat tüm bu kullandığımız araçlar çok yavan, hissiyatsız ve tamamen içleri boş hissettiriyordu. Araba neyse de, diğerleri bir nebze eğlenceli olabilse belki farklı bir şey düşünebilirdim oyunla alakalı, ama olmadı, olamadı. İşte sonra nfs payback vs birkaç oyun daha denedim ama hepsi bir yana, Forza bir yanaydı gerçekten. Ve işte sebepleri;
Şimdi, ben öncelikle grafiklerinden girersem, oyun inanılmaz gözüküyor. Forza Horizon 4, gelmiş geçmiş en güzel gözüken yarış oyunlarından biri halen, daha iyisi illaki vardır biraz bu konu kişiye özel olabilir, bazıları animemsi tarzıyla nfs unbound grafik yaklaşımını daha hoş bulur mesela. Ama, hem kökünde arcade olup hem de grafik tarzıyla bu kadar gerçekçi ve ciddi gözükmek, bu dengeyi korumak gerçekten inanılmaz zor. Üstüne üstlük harita tasarımı, haritanın etkileşimli olması (mesela bir tarladan geçerseniz camlara mısır taneleri yapışıyor gibi gibi), ve görünüşü bakımından inanılmaz, tablo gibi resmen tablo gibi. Araç detayları inanılmaz, santimi santimine tasarlanmış dışı olsun, kokpit kısmı olsun. İç kameradan baktığınızda da, dışardan baktığınızda da her anlamda büyüleyici bir görsel var oyunda.
Grafiği bir kenara bırakıp daha uzun konuşacağım kısma, oynanış ve oyun döngüsüne gelelim. Önce oyun döngüsüyle başlarsak, bu oyun teknik olarak MMO yarış oyunu olarak geçmekte, bu ibareyi görünce tamamen online odaklı arkadaşlarla oynamak için yapılmış bir oyun hayal edebilirsiniz. Ama burada Forza, hiçbir oyunun yapmadığı şeyi yapıyor. Neredeyse her konuda seçimi size bırakıyor. Nasıl mı, mesela online mı oynayacaksın yoksa kendin mi yarışacaksın, yarış kolay rakiplerle mi olsun zor mu, aracın kontrolünün ne kadarı sende olsun mesela fren direksiyon kontrolü kimde olsun, hangi yarışa girmek istiyorsun, hangi araçla girmek istiyorsun, yarışın bir özelliğini değiştirmek istiyor musun gibi gibi, daha uzar bu böyle. Oyunun nasıl bir oyun olmasını istiyorsanız oyun ona bürünüyor, mesela siz nostalji olsun diye dodge charger aldınız altınıza, hiç sorun değil tüm yarışlarda aldığınız araca denk yapay zeka araçları düşeceğinden istediğiniz her araçla her türlü yarışa girebiliyorsunuz. Bu konu mesela, genel olarak tüm yarış oyunlarının sıkıntısı. En hızlı aracı aramak, hıza dayalı seçim ve yine hıza dayalı yarışlar, ama bazen de hıza değil de sadece aracın kendisine göre bir yarış isteyebiliyor insan haliyle. Forza gibi bir oyunda mesela, elinizde bugatti var diye murat 124'ü kullanmamanı diretseydi oyunun araç bolluğu ne işe yarardı ki? Ya da başka bir soru, diğer oyunlarda neye yarıyor? En hızlıyı bulduktan sonra kim neden yavaş olana geçsin ki diğer oyunlarda? Kısaca, oyun siz ne isterseniz öyle bir oyun olabiliyor, kolay, zor, çeşitli, online, offline ne isterseniz. Oyunun temel mantalitesi sizi kısıtlamamak, özgür bırakmak zaten.
Oyunun döngüsüne gelirsek, oyunun tüm döngüsü araç seç, yarış, para kazan, başka araç al, onunla yarış, daha fazla araç al, onlarla daha fazla yarış. Tüm döngü bundan ibaret, ve ilginçtir ki inanılmaz eğlenceli, normalde böyle hikaye tabanlı olmayan oyunlar çabucak sıkar, çünkü grind tabanlı oyunların kaderi genelde budur. Belli bir süre sizi sarar, fakat dediğim gibi belli bir süre, ama Forza'da amacı oyun vermiyor, amacı siz belirliyorsunuz. Şu aracı almak, ya da şu seviyeye ulaşmak, ya da şunu geçmek gibi hedefler ile güzel mekanikler ve oyun döngüsü dahilinde sizleri ekran başına kitlemekte. Ben Forza 4'ü toplam 25+ saat Steam üzerinden, 20+ saat kadar da Gamepass üzerinden oynadım, ve bu süre bana yetti mesela. Kendime koyduğum hedefler bittiğinde veya tekrara düştüğünde oyunu kenara bırakmıştım.
Ve gelelim en güzel kısma, OYNANIŞA. Oyunun mekanikleri taş gibi taş, oturaklı, gerçekçi ve buna rağmen simülasyon oyunlarının o sinir bozucu kütüklüğü, hantallığı olmayan, iki tarafı da bir noktada toplayabilecek harika bir sürüş mekaniği var. Her aracın stilistik özellikleri ayırt edici, hava durumuna göre yol tutuşu da yine kendini belli ediyor. Bir arabadan diğerine geçtiğinizde aldığınız deneyim, 2 nfs oyunu arasındaki farktan bile daha fazla kendini hissettiriyor, arabalar sadece bir görüntüden ibaret değil. Aracın dış görünüşü, iç donanımı, sesine kadar her şeyi o kadar doğal ve gerçekçi hisssettiriyor ki, başka yarış oyunları artık çocuk oyunu gibi hissettiriyor sizlere. Mekaniklerde eğer ki nfs oyunlarını oynadıysanız en çok hissedeceğiniz fark frenleme, el freni kullanımı ve nitro olmaması. Nfs oyunlarında özellikle, el freni kullanımı gerçekçilikten inanılmaz uzak şekilde bir anda aracı durduruyor, aracın dengesini sağlamaya çalışmak doğru yerde frenlemek falan hiç önemli değil, bas el frenine dursun böyle sığ bir sistem. Ama, Forza'da araca, yol şekline, hava durumuna, kullanılan lastiğe hepsine göre bu frenleme mevzusu etkilemekte, ve cidden bu gerçekçiliğin verdiği keyif başka. İşte dediğim gibi, aradaki denge iyi kurulmuş, ne kadar sürüş mekanikleri gerçekçi tarafta olsa da keyif de veriyor size sonuna kadar. Yazarak anlatması çok zor bu deneyimi, bu yüzden bizzat deneme şansınız varsa bir deneyin eğer ki Forza serisine girişmediyseniz bugüne kadar.
Bu oyunun ama asıl olayı sürüş mekaniği değil, çeşitliliği. Büyük bir haritada, onlarca çeşit etkinlik sunan, 700den fazla araç ile sizi serbest bırakan bir oyun bu forza. Yol yarışı, sokak yarışı, toprak yarışı, festival yarışları, özel görevler gibi gibi seçenekleriniz var ve illaki birinde ilerleme zorunluluğunuz yok. Keyfi olarak canınız ne tarz bir yarış istiyorsa ona gidebiliyorsunuz. Ve gel gelelim o araç çeşitliliğine, bir oyunda düşünebileceğiniz her türlü araç nasıl olabilir ya? Lambolardan günlük hayatta gördüğünüz Renault, VW araçlarına, eski muscle araçlardan günümüzün uzay gemisi gibi araçlarına, fantastik araçlardan 4*4 araçlara, klasikleşmiş modellerden yeni nesil canavarlara aradığınız her araç var. Ve oyun bu araçları size vermek konusunda oldukça eli bol davranıyor, bu oyun araç peşinde koşacağınız bir oyun değil, aracın sizinle koşturacağı bir oyun. Araçları oyunun para birimi olan CR ile alıyorsunuz, ve oyun bu konuda oldukça eli bol davranıyor. Ara sıra kazandığınız çarklar ile hediye de düşürebiliyorsunuz, bu hediye para, kıyafet, hatta yepyeni bir araç olabiliyor. Araçların tamamı her yerinden modifiye edilebiliyor, görünüşü olsun performansı olsun tamamen sizin elinizde yani. Oyun sizi hiçbir noktada kısıtlamıyor, başta da anlattığım gibi her konuda seçim sizin.
Müzikleri de yine çok hoş, yarış sırasında sizleri atmosfere sokuyor ve bir anda kendinizi kaptırırken buluyorsunuz, ama seslerin zirveye ulaştığı kısım kesinlikle araç sesleri. Her aracın sesi özenle tasarlanmış, ve her birinde farklı bir hisse kapılıyorsunuz.
Peki bu söylediklerimin üzerine oyunun belki de gelmiş geçmiş en iyi optimizasyonlu oyun olduğunu söylesem? Oyun yağ gibi akıyor, 1050 ti kartıyla orta ayarda 60 fps altına saniye düşmüyor, bu kadar güzel gözüküp bu kadar pürüzsüz akan bir oyun gerçekten nadir bulması.
Pekii, bu oyunu neden herhangi bir nfs oyunu yerine, ya da Crew serisi yerine alalım. Simülasyon oyunlarını ayrı tutuyorum onların kitlesi farklı sonuçta. Bu oyun her yönüyle, mekanikleri, serbestliği, atmosferi, oynanışı, çeşitliliği, her yönden saydığım oyunlara nazaran bir üst seviyede. Tek söyleyebileceğim eksisi, mücadele hissi siz kendinizi zorlamadıkça pek yok, oyun sizin mücadele içinde olmanızı değil, nasıl isterseniz öyle oynayıp eğlenmenizi amaçlamış. Eğer ki mücadele istiyorsanız, nfs oyunları biraz daha o konuda iyi, diğer konularda ama her noktada ekside bunu da unutmayın. Crew beyciğimin evet haritası büyük ama boş, mekanikleri yavan ve gerçekçilikten uzak, araç çeşitliliği az ve uçak, motor gibi elementler oyunda tutmaya yetmiyor. Ama belkii de koca haritası uğruna alıp denenebilir, siz bilirsiniz.
Bu oyun tam anlamıyla bir şaheser, her noktasıyla eksiksiz bir araç macerası oyunu. İstediğin bir arabayla, ne istersen onu yaptığın bir başyapıt. Eğer ki biraz dahi arabalara ilginiz varsa şiddetle almanızı öneriyorum herhangi bir Forza oyununu. Asla pişman olmayacağınıza da kesinlikle eminim...
Yorumlar
Yorum Gönder