Ana içeriğe atla

Sen Laptopsan, Diğerleri Ne? - MacBook Air M1 İlk İzlenimlerim

 Yaklaşık 1 haftadır MacBook Air ile vakit geçirdikten sonra vardığım kanı tam olarak şu, başlıkta yazdığı gibi bu güne kadar kullandığım bilgisayarlar meğerse bilgisayar değilmiş bile. Bir kere Macbook kullanmanın rahatlığını tattığınızda, artık windows bilgisayarların dertleri size külfet gibi gelmeye başlıyor. Bakın ben geçmişte 1 ay kadar iPhone kullanma haricinde Apple'dan ölümüne uzak, hiç ısınamadığım bir ekosistem olarak görüyorken, MacBook benim açımdan her şeyi değiştiren cihaz oldu. Peki, on yıldan fazladır Windows ile gelip giden serüvenimde ne değişti de bir anda MacBook sever oldum, gelin her detayıyla anlatalım.

Birincisi, bilgisayar alırken nelere bakarız, kalitesine bakarız değil mi? İşte tam da bu kısımda MacBook emsallerinin ötesinde bir deneyim size vaat ediyor. Tasarım alüminyum, aşırı ince ve sadece 1.29 kg ağırlığında, adeta kuş gibi denecek kadar yani. Ekran harika, 2k çözünürlüğündeki bu ekran, o kadar net ve berrak ki, FullHd içerikler içerikler ilk defa sizlere bir düşük gelmeye başlıyor, o denli kaliteli, keskin, renkleri canlı, parlaklığı bir bilgisayara nazaran iyi bir bilgisayar. Klavye kullanması rahat, ama bende sanki her an çıkacakmış gibi bir izlenim veriyor tuşlar, güven vermedi ama uzun vadede durumuna tekrar bakmak gerek. Trackpad denilen Apple'ın kendine özgü touchpadi ise inanılmaz, tıklama hissiyatı olsun, hassasiyeti olsun, jestlerle kontrolü olsun aşırı akıcı ve kullanması eğlenceli. Şimdi, ben parayla kıyaslarsam bu elimdeki m1 modeli için verdiğim ücret 24000 lira, ama normalde 29000 civarlarında dolaşan bir fiyatta, tabii siz gidip m2 veya m3 modeline yönelirseniz fiyatlar 35-40k civarlarına fırlıyor. Bu fiyatlara kıyasla ciddi şekilde bu kalite imkanı yok elde edemiyorsunuz, ekran kartlı oyuncu laptopları zaten malumunuz, hepsi kalas gibi ağır ve plastikten elde edilmiş cihazlar. İnceliğiyle MacBook beyciğime rakip olmaya çalışanlar var elbet, ama onlar da çok ciddi kısımlardan falso yiyorlar, ki oraya geleceğiz.

Evet, gelelim en güzel tarafa, performans. Şimdi, evet MacBook selefleri arasında fiyat/performans açısından en iyisi mi değil, daha iyileri var hele ki ekran kartlı modeller rakip olarak daha ciddi işler sunuyorlar. Ancak, bu rakiplerin hepsi prize muhtaçlar, size vaat ettikleri performans için 2 2.5 kg bilgisayarı taşıdığınız yetmezmiş gibi, bir de bir o kadar ağır adaptörü taşıyıp priz arayarak yaşamınızı devam ettirmek durumundasınız. Yıllarca bu işkenceyi bizzat çektiğim için, sırf bu sebep dahi MacBook kısmına geçiş için değer bir konumda, çünkü pilde tam performans çalışan başka hiçbir bilgisayar yok! Evet, bir tane bile yok. Üzerine sadece bir işletim sistemi için üretilmiş özel bir işlemcili bilgisayar da olduğunu düşününce, daimi ve sürekli performansı her koşulda alabiliyorsunuz. Hız olarak, benchmarklara bakarsanız yeni nesil i7'ler geçiyor gözükebilir, ama gerçekten o performans farkını siz günlük hayatta zerre hissetmeyeceksiniz emin olun. Nedeni ise, sonraki başlıkta gizli.

Sonraki başlığımız MacOS'in ta kendisi. İlk başta önyargılı olabilirsiniz, ki çok da haklısınız. Her şeyi farklı olan, işleyişi tamamen kendine özgü bir işletim sistemi kendileri. Mesela, en basitinden klavye işleyişi bambaşka. Örneğin, mail için @ işareti koymak istediniz, alışkanlıktan space kenarındaki Command tuşunu kullanırsanız geçmiş olsun, uygulamanızı kapatmış oldunuz. Veya, kopyala yapıştır yapmak için Control yerine space kenarındaki Command tuşunu kullanmak, kesmek için farklı bir kombinasyon kullanmak gibi gibi çok fazla detaya sahip. Fakat öğrenmeye başladıkça da, anlıyorsunuz ki kullanması göründüğü kadar karmaşık ve zor değil aslında. Bir kere, Apple'ın kendi uygulamaları arasındaki uyum ve ahenk, Windows tarafında olmayan özel bir deneyim. Görmeden, denemeden bunu size aktarmak zor, ama keyif veren bir aktivite Mac kullanmak. Çok ilginç, ama ekstra bir keyif veriyor size bu işletim sisteminde vakit geçirmek. Daha da ötesi örneğin, pencereyi büyütme, alta alma, maksimize etme tuşları solda, ve maksimize etme tuşu ekranı pencereyle kaplamak yerine, ayrı bir masaüstü alanı açıp uygulamayı tam ekran olarak yeni masaüstüne taşıyor. İlk başta yadırgasanız da, alıştıkça bu halini de çok beğeniyorsunuz. Hem masaüstleri arasında geçiş çok kolay olduğundan trackpad üzerinden, bu şekilde masaüstü ve tam ekran uygulamanız arasında anlık geçişler yapabiliyorsunuz.

Şimdi sizlere hiç düşünmediğiniz bir kısımdan bahsetmek istiyorum, o da çevre bağlantıları. Hiçbirimiz bir bilgisayar alırken bluetooth kaçtır, wifi bağlantısı nasıldır, ya da usb girişleri ne kadar kalitelidir, kamerası, mikrofonu, hoparlörü iyi midir bakmayız, gideriz "3050 mi var aldım gitti" deriz örneğin ve alırız, kalanı da artık ne çıkarsa bahtımıza. Ama bu bilgisayarda her şey gibi bu tüm kısımlar da yine çokça kaliteli, mikrofonları net, hoparlörleri gördüklerim arasında en iyisi, abartmıyorum bunu ki zamanında bang&olufsen hoparlörlü Asus laptop da kullandım, bu hoparlörler başka seviye. Ses yüksekliği değil mesele, enstrüman ayrımı bu incecik laptoptan beklemeyeceğiniz kadar iyi, yine baslar da hakeza aynı şekilde. Kamera belki de eleştireceğim tek konu, kötü değil ama 720p de artık çağımızın dışında kalmaya başladı bence. Kullanılmaz da değil, ama işte üstü olsa kimse de hayır demezdi. Bluetooth bağlantısı stabilitesi ve kalitesi çok iyi, elimdeki Soundcore Q30 kulaklık ilk defa bu kadar kaliteli ses verdi bana, potansiyelini bu bilgisayar sayesinde keşfettim desem yeridir. Wifi de hem çekişi yüksek, hem de menzili iyi. Yani, komple olarak kalite kavramı burada da geçerli.

Ve gel gelelim pile, aşık olmak için pil bile yeter bu bilgisayar özelinde. 10 saat üstü pil dediklerinde hadi canım diyordum ben, ama meğerse doğruymuş. Eğer ki idareli kullanırsanız 10 saati çok rahat aşarsınız bu bilgisayarla. Ben ağır kullanımla, yani indirme, uygulama yükleme, güncelleme gibi ağır işlemler eşliğinde 3 saatte sadece yüzde 33 şarj harcayabildim, varın gerisini siz hesaplayın. Bir laptop özelinde bu pil ömrü korkutucu derecede güzel, ki hatırlatayım performans da bu süreçte zerre kayıp yaşamıyor. Sadece şarj aleti yavaş şarj ediyor, ama o da kabul edilebilir ya bence, zaten şarjda kullanacağınızı ben zannetmiyorum. Benim kullanımımda şimdilik seyrek bir kullanımda 3 4 günde bir şarj ediyorum, gerçekten olağanüstü.

Eksi ne sayarım diye düşünüyorum da, tek eksi klavyenin pek güven vermemesi olabilir, bir de yazılımsal birkaç hata gördüm ama çözülmeyecek şeyler değil onları başka bir içerikte uzun uzun sizlerle konuşuruz. Şimdilik ilk deneyimlerim sonucunda ciddili şekilde aşık oldum ben, kalanlara başarılar diliyorum ben artık Macbook ile bir bütün olmak için izninizi istiyorum :D

En Popüler Yazılarım

50 mp giriş seviyesi kameralar neden 48 mp giriş seviye kameralardan daha kötü?

 Evet bu konu birazcık benim pazarlama argümanlarına saldırım gibi olacak, çünkü insanları pazarlama yöntemleri ile kandırmanın peşindeler belli ki. Ortada şöyle saçma bir kanı var, aynı fiyat etiketindeki iki telefona bakıyor mesela Mehmet diye biri, Mehmet telefonlardan pek anlamıyor ve sayılara bakarak karar vermek istiyor. Birinde 48, diğerinde 50 mp kamera görünce matematik bilgisiyle 50>48 diyerek 50 mp kameranın daha iyi olduğu kanısına varıyor. Amma velakin detaya indiğimizde durum pek öyle değil. Öncelikle Sony'nin orta üst segmentteki telefonlarda kullanılan 50 mp sensörü konumuzun dışında, o sensör bambaşka bir kitleye hitap ediyor. Biz giriş ve orta seviyedeki telefonların sensörlerini baz alacağız. En basit örnek ile redmi note 10 ve redmi note 11 farkına göz atalım. Note 10 sensör olarak Sony IMX 582 48 mp'lik sensörünü kullanırken, Note 11 sensör olarak Samsung JN1 50 mp'lik sensörünü kullanıyor. Şimdi Mehmet olduğumuzu varsayarsak, Note 10 eski model 1 yı...

Anker Bu İşi Çözmüş! - Q30 İncelemesi ve Q10i Karşılaştırması

Aylar hatta yıllar boyu arayış içinde olduğum kulaklık serüveninde, kimi iyi kimi kötü kulaklıkları deneyim ettim ve şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, arayışım sona erdi. Mükemmele en yakın kulaklığı galiba buldum bu sefer. Anker markasıyla tanışıklığım aslında kulaklık ile olmadı, bluetooth hoparlör ile oldu. Jbl go 2 modelinin 200 250 civarına satıldığı dönemlerde anker'in ona rakip bir bluetooth hoparlörü 120 liraydı. Ben de beklentiye girmeden yorumların da inanılmaz pozitif olmasıyla aldım ve sonuç, JBL HALT ETMİŞ! Sırf popülarite ve marka bilinirliği kullanılarak artık pek ekonomik olmayan jbl modelleri, üzerine artık ciddi bir rakibe sahipti anlaşılan. Bu hoparlör galiba o paraya alabileceğim en iyi hoparlördü çünkü, daha iyisi o dönemde yoktu imkansızdı olamazdı zaten hele ki o fiyata. Ses yüksekliği, bas performansı, boyutu gibi konularda her şekilde mükemmele yakın bir üründü. 3W hoparlörler arasında bence JBL ile zirve noktada gösterilmesi gerekti hatta. Fakat z...

Yapay Zeka Kapışması V2 - Copilot vs Gemini vs ChatGPT

 Ben ilk defa bu kapışmayı yapalı 2,5 ay geçti, ve bu sırada düşündüğümden çok daha fazla gelişme gördük. Ben de dedim ki, madem geliştiler bir daha kapıştıralım geleceğin asistanlarını. Bu sefer biraz puanlama tarafına da gireceğiz, ve sonda kategorileşmiş ve toplu halde kimin daha iyi olduğuna her yönden karar vereceğiz. Eski yazım için  Geleceğin Asistanları, Fakat Hangisi En İyisi? (ChatGPT vs Microsoft Copilot vs Google Bard) (alphardal.blogspot.com)  linkine tıklayabilirsiniz. Ama önce şuradan başlayalım, 2,5 ayda ne değişti? Copilot'un tasarımı elden geçirildi, GPTs denilen özellik hem ChatGPT hem de Copilot'a geldi, Copilot'a eklentiler dahil oldu, ChatGPT ile sesli konuşma özelliği geldi, Bard direkt olarak kimlik değiştirdi, modeli güncellendi ve tasarımı yine değiştirildi, yeni adı Gemini olan Bard'ın mobil uygulaması çıktı vs vs. Evet, bunların hepsi son 2.5 ayda oldu, ciddi manada sert bir kapışma var ortada ve tüm modeller birbirlerine ayak uydurma çabasın...

VIP Yapay Zekalar - Ücretli Yapay Zekalar Arasındaki Mücadele V3 (ChatGPT - Copilot - Gemini)

Bunu yapay zeka karşılaştırması V3 olarak da alabiliriz, ama bu seferki konuklarımız ücretli modeller. Hangisine para verilmeli, neler kazandırır para vermek, veya vermeden de hayata devam edilebilir mi? Tüm bu sorulara bu yazı sonrası cevap bulacağız hep birlikte. Bu seferki yazıda yine yapay zekaları ayrı ayrı değerlendirmeye çalışacağım, ve sonda da yine genel bir değerlendirmemiz olacak. (Başlamadan önce ek bilgi olarak düşeyim, maalesef Copilot Pro versiyonu elimde yok, ama ücretli de ücretsiz de aynı model kullanıldığından, sadece hız farkettiğinden çok etkiler bir durum olmayacak karşılaştırma için) Öncelikle eski kraldan başlayalım; Copilot Pro Dediğim gibi Pro versiyonu elimde yok, ama arayüzü olsun, kullanılan GPT 4 turbo modeli olsun durum pek farketmiyor zaten o yüzden karşılaştırmaya katabilirim diye düşünüyorum. Arayüzü hemen sizlere göstereyim; Bilindik arayüz halen devam etmekte, yukarıda dönen örnek promptlar ve görselleştiren resimler, altında 3 stil seçimi, onun da a...

Akıllı Saat Budur İşte - Samsung Galaxy Watch 4 Classic Uzun Kullanım Deneyimleri

 Yaklaşık 4 ay önce aldığım bu saat, benim şu ana kadar vazgeçilmez bir parçam olmayı daha şimdiden başarmış vaziyette, ki bunu yapması pek sürpriz sayılmamalı. Gerek donanımı, gerek yazılımı ile halen yeni versiyonlarına kıyasla fiyat performans krallığına kaldığı yerden devam eden bir saatten bahsediyoruz. Bu saat öncesinde gerek akıllı bileklikler, gerek akıllı saatler olsun başka ürünleri deneyim ettim, ve son ulaştığım noktada şimdilik oldukça mutlu hissetmekteyim... İnceleme gibi yapmak istemiyorum bu yazıyı, teknik özelliklerini irdeleyen onlarca yazı, video içeriği bulmanız zaten mümkün. Burada normal günlük bir kullanıcı gözünden neler gözlemlediğimi sizlere aktarmak istiyorum aslında... Buna da tasarımıyla başlarsak, tasarımı cidden çok şık. Ben gümüş rengini aldım ve kolda cidden bir aksesuar niteliği taşıdığı bariz şekilde ortada, paslanmaz çelik yüzeyi, parlak dönen çerçevesi, kaliteli ekranı ve bütünlüğü sağlayan tasarımıyla kolda çok hoş durduğunu söylemeliyim. Sadec...

E Bu Çok İyiymiş - Xbox 9.Nesil Oyun Kolu İncelemesi

Daha yeni sizlere bir yazı paylaştım, bu yazıda 2 adet imitasyon kol, ve hesaplı olmasına rağmen harika bir performansa sahip logitech oyun kollarını beraber her açıdan irdelemiştik. Şimdi, ben bu yazıyı yazdığımda f310 modeli 2 3 yıllık serüveninin sonuna gelmek zorunda kaldı, çünkü Lb tuşu bir düşürme sonucu çalışmaya devam etse de hissizleşti, yani basıp basmadığınızı anlamıyorsunuz ama bastırdığınızda bir şekil çalışıyor gibi düşünebilirsiniz. Ben de bunun sonrasında fellik fellik yeni oyun kollarını araştırmaya başladım. Önümde 2 seçenek vardı, ya ucuza yönelecektim ve geleceği pek düşünmeyecektim, ya da bir çılgınlık yapıp almışken tam alayım diyecektim. Yazının başlığından hangisini seçtiğim malum gibi 😅 Aldım kendisini, hemen ertesi gün kapıma geldi, ve evet taksitle aldım tekte ödeyecek maddi durumum yoktu maalesef :') Beklentim de, tamamiyle stabil her şeyi düzgün çalışan sorunsuz bir kol olmasıydı. Ve galiba da elde ettim, birkaç pürüz dışında en azından... Bu pürüzleri...

Devil May Cry Övüyorum! Evet Baya Baya Övüyorum.

Geçenlerde oturuyorum, kafama bir şey dank etti, ben bayadır devil may cry övmüyordum! Dedim böyle olmaz dengelemeliyim, bu yüzden bu blog gönderisini yazmaya karar verdim. Belki bu şekilde biraz rahatlarım ümidiyle. Bu seriyle alakalı o kadar çok anlatacak şeyim var ki, neyi anlatsam nereden başlasam inanın bilmiyorum. O yüzden ben en iyisi geçmişimden başlayayım. Nesin Ya Sen? Öncelikle seriyle alakalı hiçbir bilgim yok iken bir gün (Aşağı yukarı 2019-2020 civarları olması gerek) Dost Kayaoğlu beyciğim aracılığıyla oyuna denk gelmiştim, o güne kadar bırakın Hack and Slash nedir bilmek, aksiyon türüne öyle bağlılığım dahi yoktu. Fakat görünüşte "Hmm aslında hoş gibi" diyip Devil May Cry 4'e atladım. Girdiğimde, tek hatırladığım şey karakter havadayken ateş edince havada asılı kalmasıydı, çok garip dedim ve herhalde benlik değil diyerek kenara çektim. Sonrasında ilerleyen aylarda bir daha deneme aşkı doğdu içime, neden bilmiyorum oyun kendine çekiyordu beni sanki.  Birkaç...

Google Kamera ve Stok Kamera Uygulaması Farkı! (Dikkat Ciddi Farklar İçermektedir)

 Merhabalar efenim, bugün konuşmak istediğim konu google camera uygulamasının beni nasıl şaşırttığı konusu. Ben 1 yıldır Xiaomi Redmi Note 10 5G telefonunu kullanmaktayım, arka kamera sensörü olarak 48 mp f/1.79 1/2" sensörlü bir kamera var, ön kamerası da 8 mp f/2.0 şeklinde. Son 1 2 ay öncesine kadar kendi stok kamera uygulamasını kullanarak hayatıma devam etmiştim, ve birkaç saçmalığı saymazsak oldukça da memnun sayılırdım. Fakat bir gün kafama google kamera kurmak geldi ve o günden sonra nasıl büyük bir hata yaptığımı farkettim, aradaki fark dağlar kadardı! Ne gibi farklar olduğunu örnekler ile sizlere aktaracağım, özellikle birden fazla fotoğraf ve birden fazla durum örneği kullanmaya çalıştım ki, bu durumun şans veya rastlantı olmadığını sizlere gösterebileyim. Gece, gündüz, selfie, manzara, portre vb birden fazla örnek yer alacak. Fotoğraflar ile ilgili son bir bilgi vereyim, altında filigran olan ve telefonun isminin yazdığı fotoğraflar stok uygulamanın fotoğrafları, bir ş...

Kulaklık Seçimi Nasıl Yapılmalı?

 Özellikle ortamdan izole olmak, kendinle baş başa kalmanın her geçen gün daha da zorlaştığı günümüz dünyasında artık bunu yapmak için kulaklıklar eskisine nazaran daha kritik bir noktaya evrildi. Biraz gürültüden kaçayım, müziğin ritmine kendimi kaptırayım dediğinizde kulaklık ciddi manada önemli bir kıstas haline geliyor. Çok seçenek var bu türde, bu yüzden neyi neden seçmeli insanlar şaşırabiliyor, ya da şaşırmıyor umursamadan ucuzunu alıp geçedebiliyor. Bu yazının kulaklıklar ile alakalı kapsamlı bir rehber olmasını umuyorum ve başlıyorum. Şimdi öncelikle 2 seçeneğiniz var, ya kulak üstü, ya da kulak içi. Kulak üstü kulaklıklar genel manada büyüklükleri, taşınabilirliği ile çok günlük yaşam dostu gibi durmasa da, özellikle pasif izolasyonu, sahne genişliği ve sürücü boyutlarıyla sizi konser alanındaymış hissiyatına sokabilecek yegane türdeki kulaklıklardır. Kulak içi kulaklıklar genelde pratikliğiyle ve taşınabilirliğiyle ön plandadır. Başka iki seçenek de kablolu kablosuz ayrı...

Ya Bir Oyun İnsanı Ne Kadar Kendine Bağımlı Yapabilir Ki? (Vampire Survivors İncelemesi)

 Bugün konuşacağım konu lanet Vampire Survivors (Yazının kalanında VS diye hitap edeceğim kendisine) ve neden lanet olduğunu ise yazının sonunda pekala anlayacaksınız. Çünkü bu oyun hayat emici bir oyun ciddiyim, nedenleriyle anlatayım. Önce oyunun temelinde ne olduğuyla girişelim, bu oyun çok basit bir rogue like hayatta kalma oyunu, oyun size verdiği karakter ekipman ve özelliklerle kendinizi geliştire geliştire birden fazla haritada belli düşman dalgalarına karşı kalıp hayatta kalmanızı amaçlayan çok basit bir oyun aslında bakarsanız. Oyunda tek bir mekanik var, yürümek. Sizin yapabildiğiniz tek şey yürümek oyun gerisini kendi otomatik yapıyor. Bu basitlik kafa dağıtmalık bir oyun olarak ele alırsak güzel bir avantaj. Pekii oyunu ilk aldığınızda ne hissediyorsunuz sizlere bir bir anlatayım. Öncelikle oyuna girdiğinizde tek bir karakter gözüküyor, bir harita var ve öylece giriyorsunuz. Bu Mad forest denilen harita oyunun başlangıcı için çok zor bir harita bundan ötürü genelde 10-...